Adada yaşayan Türklerle Rumların eşit siyasi hakları ve ortaklığı temelinde; Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın garantörlüğünde, Zürih ve Londra Antlaşmaları ile Garanti ve İttifak Antlaşmalarına göre, 16 Ağustos 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios, adı geçen antlaşmaları imzalarken, ileride Kıbrıs’ta bir kriz yaratarak bu antlaşmaları ortadan kaldırmayı ve adada “ Rumların egemenliğine dayalı, içinde Türklerin korunmuş azınlık hakları ile yer alacağı bir devlet kurmayı”; bu şekilde Kıbrıs’ta daha kârlı ve daha etkin bir konuma gelmeyi planlamıştı.Hiç şüphesizMakarios, bu planın öngördüğü hedeflere, Yunanistan’ın, egemen bir devlet olarak tarih sahnesine çıkmasını sağlayan ( 1829 – 1830 ), her zaman onu koruyup himaye eden ve ona her koşulda destek veren başta İngiltere, Fransa ve Rusya olduğu halde Batılı büyük devletlerin yardımları ve desteği ile ulaşacağına inanıyordu. Bu amaçla hazırlanan Akritas Planı (1) tamamlanarak 21 Aralık 1963’de yürürlüğe konmuş ve Türklere karşı silahlı saldırıya geçilerek onları ölüm tehdidi ile ortağı oldukları devletin yasama, yürütme, yargı organları ve devlet dairelerinin tamamından atarak Kıbrıs Cumhuriyeti’ni gasp etmişlerdi. Böylece devlet hizmetlerinden ve devlet güvencesinden mahrum kalan Kıbrıs Türk halkı, Rumların egemenliği altına girmeyerek kendi ayrı yönetimlerini kurup Rum - Yunan ikilisine karşı bir varoluş mücadelesi vermeye başlamışlardı.
Türkiye’nin, Garanti Antlaşması’na dayalı olarak, 20 Temmuz 1974’de Kıbrıs’a asker çıkarmasına kadar devam eden bu mücadele acılarla dolu, yokluk yoksulluk içinde ve çok zor koşullar altında uzun bir süreçten geçerek egemen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) kurulması ile son bulmuştur. Bu şekilde Rum – Yunan ikilisinin Akritas Planı çerçevesinde Kıbrıs’ta başlattıkları sorun, değişik evrelerden geçerek günümüze kadar gelmiştir.
Bu süreçte Kıbrıs Türk halkı kurucu ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti’nden dışlandıkları günden bugüne kadar Rumların adada yegâne devlet oldukları iddialarını kabul etmemişler, gasp ettikleri cumhuriyetin Türkler üzerinde hükümranlık ve temsil hakkı bulunmadığını dünyaya ilan edip, Kıbrıs’ın kuzeyinde sınırları belirlenmiş bir kesimde kurdukları egemen KKTC Devleti’nin güvencesi altında 33 yıldır kendi kendilerini yönetmektedirler.
Gasp ettikleri Kıbrıs Cumhuriyeti’ni sahiplenen Rumlar da, Kıbrıs Türk halkının kurduğu KKTC Devleti’ni tanımayıp, ayrılma esasına dayalı herhangi bir girişimi kabul etmemektedirler. Rum – Yunan ikilisinin adayı Yunanistan’a ilhak etmek için Kıbrıs’ta başlattıkları ENOSİS savaşının başarısızlığa uğraması sonucu “de facto” olarak meydana gelen bu duruma, 1968’de “Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin ( BMGS ) İyi Niyet Görevi” esasları çerçevesinde başlatılan ve günümüze kadar gelen toplumlar arası müzakerelerde, elli yılı aşkın bir zamandır bir çözüm bulunamamıştır.
Bu uzun zaman dilimi içerisinde, değişik zamanlarda yapılan çözüm önerilerinin ve bu doğrultuda hazırlanan çözüm paketlerinin tamamını Rumlar, Kıbrıs’a ilişkin planlarına uygun bulmadıkları için reddetmişler ve ne yazık ki, Rumların uyuşmaz tavır sergilemeleri sonucu yapılan önerilerin hiçbiri Kıbrıs uyuşmazlığını bu uzun zaman içinde bir çözüme kavuşturamamıştır.
İngiliz döneminden başlayarak günümüze uzanan çözüm arayışı sürecinde,değişik zamanlarda,Kıbrıs sorunu ile ilgili ortaya konan ve Rumlar tarafından reddedilen çözüm önerileri özetle aşağıda görüldüğü gibidir:
1.1948 Kıbrıs’ta Türk ve Rum temsilcilerinden oluşan Danışma Meclisi’nin kurulması.
2. 1955-1956 Vali Harding’in önerileri.
3. 1956 Ratcliff Anayasası
4. 1958 Mc. Millan Planı
5. 1959-1960 Zürih-Londra Antlaşmaları. ( Başlangıçta kabul ettikleri bu antlaşmaları, 1963’de Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nı değiştirmek için giriştikleri eylemlerle reddettiler.)
6. 1964 Acheson Planı
7. 1972 Klerides-Denktaş Antlaşması.
8. 1975 İki Toplumlu düzenlemeler.
9. 1978 Anglo-Amerikan, Kanada Planı.
10. 1981 Waldheim’in Ortaya Koyduğu Değerlendirme.
11. 1981 Cuellar’ın Ortaya Koyduğu Göstergeler.
12. 1985-1986 Birleştirilmiş Cuellar Belgeleri.
13. 1992 Ghali Fikirler Dizisi. ( Rumlar 1993’de reddettiler.)
14. 1997 Thouthbeck-Glion’da Annan’ın Yaptığı Teklifler.
15. 2004 Annan Planı. ( 2 )
Kıbrıs uyuşmazlığına yaşayabilir bir çözüm bulmak için 1968’de, Türklerin dirayetli lideri Rauf R. Denktaş ile Glafkos Klerides arasında başlayan müzakereler,Klerides’tensonra da Rauf R. Denktaş ile Rumların liderleri Kibrianu, Vasiliu, Babadabulos ile devam etmiş ve daha sonra müzakerelere, KKTC Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Mehmet Ali Talat ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ( GKRY ) Cumhurbaşkanı DimitrisHristofias ile devam edilmiştir. Bilahare, müzakereler, Derviş Eroğlu ile önce DimitrisHristofias ve ardından NikosAnastiadis arasında devam etmiş fakat hiçbir sonuç alınamamıştır.
KKTC Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Mustafa Akıncı, kaldığı yerden müzakerelere, , GKRY Cumhurbaşkanı NikosAnastasiadis ile devam etmiş ve gizliliğe önem vererek sürdürülen görüşmelerde, çözüme çok yaklaşıldığına dair basına sızan haberler, kamuoyunda iyimser bir hava ve 2016’nın sonuna kadar iki toplumun liderleri arasında mutabakatın sağlanacağı; 2017’nin İlkbaharı’nda referanduma ( halk oylamasına ) gidileceği beklentisini yaratmıştır. Fakattaraflar toprak, güvenlik ve garantiler konularına son şeklini vermek ve hemen ardından sonuca odaklı beşli toplantının ( Türkiye, İngiltere, Yunanistan, Kıbrıs Türk ve Rum toplumları ) yapılacağı tarihi belirlemek üzereİsviçre’nin Mont Pelerin kasabasında yapıtıkları son toplantıda, ne yazık ki, Rum tarafının aşırı ölçüde toprak talep etmeleri; Garanti ve İttifak Antlaşmalarının tamamen ortadan kaldırılması, adada konuşlu Türk askerlerinin Kıbrıs’tan ayrılmaları üzerinde ısrar etmeleri sonucubu noktada müzakereler tıkanarak sonuçsuz kalmıştır.
Bunun üzerine Mont Pelerin’de istediklerini alamayan Rumlar, başarısızlıklarının üzerinden henüz 24 saat geçmeden, her zaman yaptıkları gibi, yine, Yunanistan’ın tarih boyuncadestek ve yardımlarına mazhar olduğu, kadim dostları, başta İngiltere, Fransa ve Rusya olduğu halde,Batılı büyük devletlere koşmuşlar, Türk tarafını suçlamaya ve müzakerelerin yeniden başlaması için Türkler üzerinde ağır bir baskı oluşturmaya başlamışlardır.Kıbrıs uyuşmazlığının belirsizliklerle dolu ve çok önemli bir süreçten geçtiği bu döneminin arifesinde,masada Rumların daha da güçlü bir taviz baskısı kurmaları beklenmektedir.
Hatırlanacağı üzere,Başpiskopos Makarios Kıbrıs’ta ENOSİS savaşının temelini teşkil eden Akritas Planı’nı “uzun vadeli bir mücadele stratejisi” ni öngören esaslar üzerine oturtmuştu. Kıbrıs uyuşmazlığının uzun geçmişine bakıldığı zaman çözümsüzlüktenyana tavır takınan tarafın Yunanistan ile Kıbrıslı Rumlar olduğu ve çözümsüzlüğün Rum – Yunan ikilisinin emellerine hizmet ettiği açıkça görülmektedir. Bu nedenle, Makarios’un ölümünden sonra da seçilen Rum Cumhurbaşkanlarının tamamı söz konusu strateji doğrultusunda hareket etmişler; Kıbrıs uyuşmazlığını sonu belli olmayan bir çözümsüzlüğün ve geri dönüşü olmayan bir yanlışın içine sürüklemişlerdir.
Rum – Yunan tarafının toplumlar arası müzakerelerde, oyununu çözümsüzlük ve zaman kazanma üzerine kurduğunu,eski Rum Cumhurbaşkanı Glafkos Klerides, “ Rumlar toplumlar arası müzakerelere bir taktik icabı, zaman kazanmak için katılmaktadırlar ve asıl amaçlarının Türklerle anlaşır gibi görünerek müzakereleri mümkün olan en uzun zamana yayarak ele geçirdikleri Kıbrıs Cumhuriyeti’ni meşru hale getirmek ve zaman içinde Kuzey Kıbrıs’a hükümran olmak ” şeklinde açıkça ifade etmiştir.
Görüldüğü üzere, çok uzun bir zamandan beri devam eden toplumlar arası müzakerelerde Rumlar, Kıbrıs uyuşmazlığına adil, kalıcı, tarafları tatmin edecek bir çözüm bulmaktan ziyade müzakereleri, ağırlıklı olarak, mümkün olduğu kadar uzun zamana yaymayı ve bu süreç içerisinde:
1. Bugüne kadar izledikleri ENOSİS politikasında yapmış oldukları stratejik hataların yarattığı zararları en aza indirmeyi; içine düştükleri zor ve çaresiz durumdan kurtulmayı;
2. Uzun vadede Kıbrıs’ta gerçekleştireceklerine inandıkları ENOSİS’e giden yolu açık bulundurmayı;
3. Görüşmeleri mümkün olduğunca uzatıp, her konuda yeni tavizler koparmayı ve sonunda Türk tarafını Rumların lehine fedakârlıkta bulunmaya zorlamayı;
4. Uzayan müzakereler sonucu ortaya çıkacak fırsatları değerlendirerek KKTC Devleti’ni ortadan kaldırmayı; adada, garantilerden ve Türk askerinden arınmış, Rumların egemenliğine dayalı, içinde Türklerin korunmuş azınlık haklarına sahip bir toplum olarak yer alacakları bir Rum devleti kurmayı hedeflemektedirler.
Rum – Yunan ikilisi tarafından yaratılan ve Türk tarafına dayatılan şartlar altında uzayıp giden müzakerelerin Türkiye ile Kıbrıs Türk halkına hiçbir yararı olmadığı izahtan varestedir. Rum – Yunan tarafı hala:
1. Kıbrıs’ta Türkiye, işgali sona erdirmeden;
2. Türk askeri adadan tamamen gitmeden;
3. Garanti ve İttifak Antlaşmaları feshedilmeden;
4. Rum göçmenler Kuzey Kıbrıs’taki köylerine dönmeden;
5. Zafer Burnu’nda ( Karpaz ) Yenierenköy’e ( Yalusa ) kadar olan topraklar ile Güzelyurt ve Kapalı Maraş Rumlara bırakılmadan;
Kıbrıs uyuşmazlığına bir çözüm bulmanın mümkün olamayacağını ısrarla beyan ederek kamuoyunda bir algı oluşturmak için adeta seferber olmuşlardır.
Açıkça görüldüğü üzere, Rum – Yunan ikilisi, 1960’da ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temel niteliklerini, uluslararası özelliği olan Zürih ve Londra Antlaşmaları ile Garanti ve İttifak Antlaşmalarını, Türkiye ile Kıbrıs Türk halkının bu antlaşmalardan doğan bütün haklarını tamamen ortadan kaldıran yeni bir antlaşma yapma ve Kıbrıs uyuşmazlığını BM zemininden, Avrupa Birliği ( AB ) zeminine çekerek söz konusu uyuşmazlığa AB’nin destek ve himayesinde çözüm bulma arayışı içindedirler.
İsviçre’nin Mont Pelerin kasabasında kesintiye uğrayan müzakerelerde tıkanıklığı aşmak ve toplumlar arası müzakerelerin devam etmesini sağlamak için BMGS Kıbrıs Özel Temsilcisi ve Batılı büyük devletler adeta seferber olmuşlardır. Toplumlar arsı müzakerelerde aranan çözüm her durumda yapılacak doğru şeyin bulunması zorunluluğudur.( 3 ) Bu durumda müzakerelere, her defasında Rum – Yunan ikilisine avantaj sağlayan, “kaldığı yerden başlama” yerine, art niyetli ve bencildavranışlar sergilemeyi kötü huy edinmiş Rum – Yunan ikilisinin kurnazlıklarından, aldatmacalarından, yalanlarından, ahde vefasızlığından ve hilelerinden azade bir görüşme ortamı yaratarak toplumlar arası müzakerelerin, yeniden belirlenecek esaslar çerçevesinde, çözüme odaklı bir şekilde yapılması kaçınılmaz hale gelmiştir.
Sonuç:
1. Yüz elli yılı aşkın bir zamandan beri devam eden Kıbrıs uyuşmazlığı, Rum – Yunan ikilisinin iddia ettikleri gibi bir azınlık, çoğunluk ve adanın Yunanistan’a ilhakı (ENOSİS) meselesi olmanın da ötesinde, bütün yönleriyle, Türkiye’nin ulusal güvenliğinin ayrılmaz bir parçası olup, onun Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de jeopolitik ve jeostratejik konumunu tamamlayan bir meseledir.
2. Kıbrıs Türk halkının, bugüne kadar, Kıbrıs üzerinde elde etmiş oldukları hakları ve kazanımları, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün deyimi ile:
“Asırlardan beri çekilen milli musibetlerin son bulmasının bir sonucu ve aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.”
3. Ziya Gökalp “ istiklâlsiz ve hürriyetsiz bir millet yaşayamaz. İstiklâlsiz bir milletin fertleri rastgele esir ve hapsedilebilir”(4) diyor.
4. Rum – Yunan ikilisinin Kıbrıs uyuşmazlığını daha fazla istismar etmesine fırsat vermemek için, yeniden başlayacak müzakereler sürecinde, adada var olan gerçekleri dikkate alan ( eşit siyasi haklara sahip iki halk, iki ayrı egemen devlet, halkların yaşadığı iki ayrı coğrafi kesim, Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi ) belirlenecek yeni esaslar zemininde sürdürülmesi en doğru hareket tarzı olacaktır.
5. Bu durum muvacehesinde, Kıbrıs uyuşmazlığına bulunacak kalıcı çözüm, her şeyden önce, Türkiye’nin KKTC Devleti ile olan birliğine ve dayanışmasına halel getirmemeli, aksine KKTC Devleti ile Türkiye arasındaki mevcut siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, hukuki ve askeri bağları daha da kuvvetlendirecek nitelikte olmalı, ayni zamanda Türkiye ile Kıbrıs Türk halkının ada üzerindeki, uluslararası antlaşmalarla kazanılmış haklarına ve ahdi hukukuna en ufak bir zarar vermemelidir
Dip Notları
1. Akritas Planı: Yunanistan’ın bilgisi dâhilinde ve onun oluru ile Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un başkanlığında, zamanın Kıbrıs Cumhuriyeti İçişleri Bakanı PolikarposYorgajis, Rum Cemaat Meclisi Başkanı Glofkos Klerides, Çalışma Bakanı TasosPapadapulos ve yasa dışı yollardan, gizlice adaya sokulan Yunan birliklerinde görevli yüksek rütbeli subayların katılımları ile hazırlanıp, 21 Aralık 1963’de uygulanan “ politiko–militer” bir plandır. Amacı, “ askeri ve politik eylemlerle ve silah kullanarak Kıbrıs Türklerini imha edip Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ele geçirmekti. ( Bakınız, John Reddeway, BurdenWithCyprusThe British Connection, Kemal Rüstem AndBrs., 1986, London, Nicosia, İstanbul. ss: 199-206 )
2. Kenan Atakol, TurkishAndGreekCypriots, Haziran 2012,ODTÜ Yayıncılık, Ankara. ss:122-124.
3. Lawrence Freedman, Strateji, s: 274.
4. Bilal N. Şimşir, 5. Baskı, Malta Sürgünleri, Eylül 2009, Bilgi Yayınevi, Ankara. s: 414.
Yazan: Ali Fikret Atun
( E ) Tümgeneral
...