Kıbrıs Türk'ü TMT Ruhunu Arıyor

 
Ali Fikret Atun
   

      Ali Fikret Atun

 
Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.
Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun
ve  insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin
özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir.
                                                                                                     Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
 
Kıbrıs Türkleri, 400 yılı aşkın bir zamandan beri Kıbrıs’ta yaşayan nüfusun asli unsurundan biri olarak adada varlıklarını devam ettirmektedirler.
 
Atalarından miras olarak devraldıkları bu topraklar, onların vatanı ve öz yurdudur. Bu bakımdan, Türkler de, Kıbrıs üzerinde, en az Rumlar kadar, hatta onlardan daha fazla hak sahibi ve söz sahibidirler. Bunun en yakın şahidi tarihtir.
 
Türk ve Rum toplumları, 1571 yılından 1878 yılına kadar geçen üç yüz yılı aşkın bir süre, adada, Osmanlı İmparatorluğu’nun engin hoşgörüsü ve adaletli yönetimi altında, bir arada, barış ve huzur içinde, dostça yaşama olanağı bulmuşlardı. 
 
Osmanlı Devleti’nin, siyasi bir zorunluluk olarak, Kıbrıs’ın yönetimini 1878 de İngiltere’ye devretmesi üzerine Yunanistan ile birlikte Kıbrıs Rum toplumu adada ENOSİS’i gerçekleştirmek üzere faaliyetlerine hız vermişler; Kıbrıs’ta kurdukları yasa dışı EOKA yer- altı teşkilatı ile 1 Nisan 1955 tarihinde İngilizler ile Kıbrıs Türk halkına karşı silahlı saldırılar başlatmışlardı. Kıbrıs Türk halkının adadaki varlığını ortadan kaldırmaya yönelik bu saldırıların bir sonucu olarak Türkler ile Rumlar’ın bir arada, barış içinde, dostça sürdürdükleri yaşam son bulmuş; adadaki barış ortadan kalkmış; onun yerini anarşi, terör, kargaşa, korku ve güvensizlik almıştır. Böylece, Kıbrıs’ta, Yunanistan’nın tahriki, kışkırtması ve sağladığı her türlü destekle başlayan ENOSİS savaşı, Türk ve Rum toplumları arasında    bitmeyen kavgaya dönüşerek, günümüze kadar gelmiş; iki toplumu bir daha bir araya gelemeyecek şekilde ayırmıştır. Hiç şüphesiz, Yunanistan’nın desteğinde Rumlar’ın sürdürdükleri ENOSİS savaşının nihai hedefi adadaki Türk varlığına son vermek ve Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmektir. Bugün, Rum-Yunan ikilisinin bu hedefinde en ufak bir sapma olduğunu gösteren küçücük bir emare dahi mevcut değildir.
 
Bu ölümcül tehdit karşısında Kıbrıs Türk halkı ortak paydaları olan vatanlarını her ne pahasına olursa olsun savunmak ve adadaki varlıklarını devam ettirebilmek için kadını, kızı, erkeği, çocuğu, genci, yaşlısı, Türk Mukavemet Teşkilatı’nın ( TMT ) kutsal çatısı altında bir araya gelerek bir “özgürlük ve var oluş” mücadelesi başlatmışlardı. Bugün, akla hayale sığmayan yöntemlerle geçmişine ve Türkiye ile Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ( TSK ) düşman edilmek istenen Kıbrıs Türk halkının “özgürlük ve var oluş” mücadelesi bitmemiş olup, hâlâ devam etmektedir. Kıbrıs Türk halkı, Türkiye’nin her alanda verdiği destek ve TSK’nin sağladığı güvence ile mücadelesini mutlaka zaferle sonuçlandırmak mecburiyetindedir. Yenilgiye uğramaları halinde, bunun, adadaki varlıklarının sonu demek olduğunu asla unutmamaları gerekir.   
 
Rum-Yunan ikilisi, “ karganın ağzındaki peynire göz diken kurnaz tilki misali” (1) Türkiye’nin ve Kıbrıs Türkleri’nin ada üzerindeki, uluslar arası antlaşmalarla elde etikleri bütün haklarını ellerinden almak istemektedirler. 
 
Burada şunu hemen belirtmek isterim ki, Kıbrıs Türk halkı, bu mutlu günlere, on beş yıl  (1955 -1959; 1963 -1974 )  Rum-Yunan ikilisinin katliamlarına, mezalimine, insanlık dışı her türlü kötülüklere karşı inançla, kararlılıkla, yılmak bilmeyen bir cesaretle verdiği çetin bir mücadele sonucu ve kendisinden beklenen her türlü fedakârlığa hiç itiraz etmeden katlanarak gelmiştir. Bu nedenle verdiği ve hâlâ yılmadan sürdürdüğü “ özgürlük ve var oluş” mücadelesinin sonunda ulaştığı değerler, Kıbrıs Türk halkının en kıymetli ve asla vazgeçemeyeceği ortak değerleridir. Bunların en başında, hiç şüphe yok ki, kanını dökerek, şehitler vererek kurduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ( KKTC ) Devleti gelmektedir. Şüphesiz bu devlet, ister tanınsın ister tanınmasın, vardır ve Kıbrıs Türk halkının adadaki varlığının ve devamının yegâne teminatıdır. Bugün Kıbrıs Türkleri, KKTC Devleti’nin sınırları içerisinde canlarından, mallarından, ve geleceklerinden emin olarak özgürce yaşıyorlarsa bunu kurdukları KKTC Devleti’ne borçludurlar. 
 
Kıbrıs Türk halkının en kıymetli ortak değerlerinden bir diğeri, Kıbrıs’ın kuzeyinde, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından da tanınan bugünkü sınırlar içinde toplanarak kurdukları vatanlarıdır. “ Beşiğimizin üzerine gözleri sevgi dolu insanların eğildiği, anamızın bizi överek kucağında taşıdığı, babamızın bize ilk öğütleri verdiği yer… Üstünde çalışıp ekmeğimizi kazandığımız, kendimize bir eş bulup aile yuvası kurduğumuz, çocuklarımızı yetiştirip, büyüttüğümüz yer… Bayramlarda sevinip, yaslarında üzüldüğümüz, geleceğine güvendiğimiz, yeryüzünde bütün ülkelerden üstün olmasını istediğimiz yer… Vatanımız,” (2)  Kıbrıs Türkleri’nin üzerinde yaşayabilecekleri Kuzey Kıbrıs’tan başka bir vatanları var mıdır? Hepimizi birleştiren ve bizi gerektiği zaman hiç çekinmeden uğrunda canımızı vermeye sevk eden vatana duyulan bu sevgi ve bağlılık değil midir? 
 
Bizden önceki kuşakların, atalarından miras kalan bu mukaddes vatan topraklarını büyük bir özveri ile nasıl koruduklarını ve bizlere emanet ettiklerini tarih sayfaları açıkça yazmaktadır. Bizim kuşağımız, Rumlar’ın ve Yunanlılar’ın kirli çizmeleri ile bu kutsal vatan topraklarını çiğnemesine razı olmadı. Bizden sonra gelecek kuşakların, bu topraklar üzerinde başı dik, hür ve egemen olarak yaşayabilmeleri için TMT’nin yarattığı bir milli ruhla savaştı; aç kaldı, çıplak ve yoksul kaldı, öldü, ama bu kutsal toprakları Rum-Yunan ikilisine vermedi. Rum-Yunan ikilisinin kölesi olmadı. Kıbrıs Türk gençliğine emanet ettiğimiz bu kutsal vatan olmadan, Türkler’in adada yaşamaları ve buradaki varlıklarını devam ettirmeleri mümkün müdür? “ Bu nedenle vatanın kucağında doğmak gibi, uğrunda ölmek de vardır.”(3) Atatürk’ün:“Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz” (1924) sözlerini Kıbrıs Türk gençliği hiç unutmamalı ve Atatürk’ün bu sözlerini daima hatırlamalıdırlar. 
 
Kıbrıs Türk halkının sahip olduğu en kıymetli ortak değerlerinin üçüncüsü Kıbrıs Türkleri ile Türkiye’nin ada üzerinde, Zürih-Londra Antlaşmaları ve Garanti- İttifak Antlaşmaları ile elde etmiş olduğu haklar; bu haklara dayalı olarak Türkiye’nin Kibrıs Türkleri’ne her alanda verdiği destek ve Kıbrıs’ta, adaleti, barışı, huzuru, can ve mal güvenliğini sağlayan Türk askerinin varlığıdır.
 
Kıbrıs Türk halkı en büyük gücünü ve KKTC Devleti meşruiyetini “özgürlük ve var oluş” mücadelesi sonucu elde ettiği bu ortak değerlerden almaktadır. Bahse konu değerler KKTC Devleti’nin temel taşlarıdırlar. Bu nedenle, Kıbrıs Türkü, onları her ne pahasına olursa olsun korumakla yükümlüdür. Kıbrıs Türk halkının ve Türkiye’nin ada üzerinde antlaşmalarla elde ettikleri haklarını dikkate almadan Kıbrıs sorununa kalıcı bir çözüm bulma olanağı yoktur. Türkiye ile Kıbrıs Türk halkı, adada haklarının çiğnenmesine, asla razı olamayacaktır.
 
Dört yüz yılı aşkın bir zamandan beri birlikte yaşadıkları Kıbrıs Türk halkını kalleşçe arkasından hançerleyen ve Kıbrıs’ta ENOSİS yolunun adadaki Türk varlığını ortadan kaldırmaktan geçtiğine inanan Rumlar, yüz yılı aşkın bir zamandan beri Kıbrıs Türkleri’ni sistemli ve plânlı bir şekilde yok etmeye çalışmaktadırlar. Türkleri silâh zoru ile yok edemeyen Rum-Yunan ikilisi şimdi, bütün gayretlerini Kıbrıs Türk halkının homojen yapısını bozmak, birlik beraberlik içinde hareket etme olanak ve yeteneklerini ortadan kaldırmak, mücadele azim ve iradelerini çökertmek, TMT ruhunu öldürmek, kamuoyunda Türkiye ve TSK karşıtı bir zihniyet yaratmak ve Türkler’e kimliklerini unutturmak üzerinde yoğunlaştırmışlardır.
 
Adadaki gelişmeler dikkate alındığında, Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs Türkleri’ne yönelik tehdidinin her geçen gün biraz daha artarak devam ettiğini görüyoruz. Bu tehdit ve tehlike karşısında Kıbrıs Türk halkının ulusal güvenliğini sağlayabilmesi ve ortak değerlerine sahip çıkabilmesi ancak, devamlılık arz eden bir güçlü örgütsel yapıyı meydana getirmesi; içeriden ve dışarıdan gelebilecek her türlü tehdide karşı birlik, beraberlik, dayanışma, işbirliği ve eşgüdüm içinde kararlı bir mücadele vermesi ile mümkün olabilir.
 
“Kıbrıs Türk Milli Var oluş Konseyi’nin” (MVK) hayata geçirilmesi, Kıbrıs Türk halkının yukarıda arz edilen milli ortak değerlerini taviz vermeden koruyacağına ve Kıbrıs Türkü’nün özünde var olan ve türlü yöntemlerle ve çeşitli yollardan sindirilmeye çalışılan TMT ruhunu yeniden canlandıracağına inanıyorum. Bahse konu TMT ruhunu harekete geçirebilmek için, her şeyden önce, hâlâ o ruhu taşıyanları bulup bir araya getirmek ve MVK’nın amaçları ile varmak istediği hedefleri onlara çok iyi anlatmak gereği vardır. Bu amaçla toplumun tabanına inmek gerekir. Halen kurulmuş olan ve milli ortak değerleri benimseyen dernekler, kurum ve kuruluşlarla işbirliği ve eşgüdüm içinde ortak hareket etmek, hiç şüphe yok ki, MVK’nin kamuoyu nezdinde itibarını ve etkinliğini büyük ölçüde artıracaktır. Sözü edilen milli ortak değerleri temel alarak Kıbrıs Türk halkı arasında bir fikir ve ülkü beraberliği kurmak MKV’nin en başta gelen görevi olmalıdır. Anılan beraberliğin türlü yararlar sağlayacağı izahtan varestedir.
 
KKTC Güvenlik Kuvvetleri’nde uzun yıllar görev yapmış ve şimdi emekli olmuş çok değerli subay/ astsubayların MVK’nin başlattığı mücadeleye fikren ve fiilen önemli ölçüde katkıda bulunabileceklerine olan inancımı burada belirtmeden geçemeyeceğim. 
 
Kıbrıs’ta Türk halkı, Rumlar’a duyduğu güvenin ve onlarla kurduğu dostluğun bedelini canı, evlat acısı, gözyaşı ve evini, yurdunu, yuvasını terk ederek, geride yanmış, yıkılmış ve Rumlar tarafından talan edilmiş köyler bırakarak ödemiştir. Peygamberimiz Hz. Muhammet bir hadisinde:
 
“Bir Müslüman bir delikte bir defa ısırılır.
İkinci defa ısırılırsa onun gafletindendir”
 
diye buyurmuştur.(4)
 
Bir Kobra yılanından daha zehirli ve tehlikeli olan Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs’ta Türkler’i defalarca ısırdığına şahit olduk. Dede Korkut: “Oğuzun en büyük düşmanı uykudur” der. Bu Ata Sözü’ne dikkat edelim. Çünkü, Kıbrıs’ta Türkler’in başına gelen bütün felaketlerin, bütün musibetlerin, bütün acıların sırrı onda saklıdır. Kıbrıs Türk halkı bu gaflet uykusundan ne zaman uyanacak? Onları kim uyandıracak?.  Türk Milli Var oluş Konseyi’nin Kıbrıs Türk halkını ve devlet yönetim kadrolarını gaflet uykusundan uyandırmasını; Kıbrıs Türkü’nü, milli ortak değerlerini savunacak şekilde bütünleştirmesini ve başlattığı zorlu mücadelede başarılı olmasını dilerim. 
 
Sonuç:
 
Yoluna baş koyduğum, uğruna canımı adadığım Kıbrıs’ım, Yeşil Adam, vatanım; sen uğrunda bir defa değil, bin defa ölmeğe değen bir Türk toprağısın. Sen benim kara sevdamsın.
 
Çok iyi bilinmelidir ki, birleşik bir Kıbrıs’ın sahibi artık Kıbrıs Türkü olmayacaktır. Ada, Avrupa Birliği’nin (AB) ve dolaylı olarak Yunanistan’nın  hakimiyeti altına girecektir.
Unutulmayalım ki:
 
“Sahipsiz kalan vatanın batması haktır.
Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır”
                                                                               Mehmet Akif Ersoy
 
Dipnot:
(1) Mustafa Özbek; Bunları kim konuşturuyor? ; Cumhuriyet Strateji; 26Mayıs2008; S: 4-5
(2) ( E ) Alb. Ataman Aldemir; Çanakkale Destanı; Birlik; Mart/ Nisan 2008; Sayı:174; S: 4
(3) ( E ) Alb. Ataman Aldemir; a.g.e. S:4
(4) Turgay Tüfekçi ; Gaflet; Orkun; Kasım2005; S:8
 
Yazan: Ali Fikret Atun
( E ) Tümgeneral
 

 

Sayfamızı Paylaşın:

Etiketler:

Sayfa Yorumları (0 )
  • ...

Yorum Ekleyin