Yusuf Kanlı
   

      Yusuf Kanlı

Türkiye siyasetinde “nalıncı keseri demokrasisi” diye bir ifadeyi sıklıkla kullanırız. Bir eş anlamlısı da “kendine demokrat” ifadesidir. Bazı siyasilerin sadece kendi çıkarlarına olduğunda gayet demokrat davranışlar içerisinde olmasını, başkalarının hakları, hukuklar söz konusu olunca hiç de ciddiye almadıklarını ifade eder bu terimler. Nalıncı keseri gibi ne keserse hep kendi önünde toplanmasını, demokrasi ilkelerini sadece iki yüzlü bir şekilde kendi işine geldiği zaman ve ancak o ölçüde savunulmasını anlatır.

Haberlerde dikkate alınmadı pek. Halbuki çok önemli bir gelişmeydi ve Rum kafa yapısını sergilemek açısından emsal teşkil edebilecek kadar net idi.

Konuşan kişi, Andros Kyprianou. Güya sosyalist, Emekçi Halkın İlerici Partisi, yani AKEL’in genel sekreteri.

AKEL her ne kadar sosyalist olduğunu iddia etse de aslında pragmatist ve hatta oportünist bir siyasi parti. Yunanistan’a ilhak, yani Enosis, gündemde iken tıpkı Sosyal Demokrasi için Hareket, (EDEK) gibi en faşist siyasi gruptan fazla bu ülküyü savunmuş, ırkçı bir yaklaşımla Kıbrıs Rum halkı gibi bu adanın eşit paydaşı Kıbrıs Türk halkını ve haklarını “Helen davasını yüceltmek” adına görmezden gelmişti.

Bizim tatlı su sosyalistlerinin büyük çoğunluğu solcu olmayı AKEL güdümünde olmak, Türk milliyetçiliğini ve hatta Türkiye’yi reddetmek olarak algıladıklarından on yıllardır bir garip dümen suyunda bocalayıp duruyorlar. Bazen karpuz gibi dışları yeşil içleri kırmızı, çoğu zaman da içi geçmiş karpuz gibi berbat kokulu eylemler peşinde savruluyorlar.

Bu arkadaşlar “federalist” olarak tanımlıyorlar kendilerini. Tıpkı Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı gibi Rumların Kıbrıs Türkleri ile bir gün ortaklık veya ona benzer bir anlayış içerisinde federasyon kuracaklarını, başkanlıkta falan dönüşümü kabul edeceklerini, mutlu, mesut birlikte yaşanabileceğini hayal ediyorlar.

Sanki her şey hallolmuş ve mesele bir tek Türkiye’nin askeri varlığı ile garantörlük sistemi ve tek taraflı müdahale meselesi federal Kıbrıs’ın oluşumuna engelmiş gibi bir hafa estiriyorlar. Avrupa Birliği içerisindeki bir federal Kıbrıs’ın 1960 koşullarından çok farklı olacağından o günün mekanizmalarına da ihtiyaç duyulmayacağını iddia ediyor bu arkadaşlar Rum iştahını kabartan bir şekilde AB içindeki bir Kıbrıs’ta ne garanti sisteminin ne de Türk askerinin kabul edilemeyeceğini söylüyorlar. Tabii ki tüm Kıbrıs Türk solu o marjinal grup gibi “Ne seni ne askerini ne de paranı istemiyoruz” gibi bir çizgide değil ama iktidara gelinmediği sürece açık bir şekilde Türkiye karşıtı. İktidarda olunduğu zaman ise bu arkadaşlar anlaşılması zor bir şekilde bakanı olduğu hükümetin aslında Türkiye’nin “alt yönetimi” olduğunu iddia edecek kadar basiretsiz ve aymaz olabiliyorlar.

Bunlara göre AB içerisinde iki devlet veya konfederasyon da çözüm alternatifi olabilir derse herhangi birisi kesinlikle “ortak vatana ve ortak devlete” hıyanet içerisindedir. Bu arkadaşlara göre tek çözüm federasyondur ve o federal devletin de bağımsızlığı, toprak bütünlüğü ve anayasal sistemini muhafaza için 1960’ta olduğu gibi ne garantilere ne de tek taraflı müdahale hakkına sahip garantörlere ihtiyacı olmayacaktır çünkü AB üyesi olması yeterli bir güvencedir.

Yıllardır anlatıyoruz. Olmadı. Beceremedik. Bu arkadaşlar sanki herhangi bir tarihte bir Kıbrıs ulusu varmış ve Kıbrıs Türk ve Rum halkları bu ulusun alt unsurlarıymış gibi bir haça içerisinde Türk olan her şeyi reddetmeyi, iki ayrı devleti, Kıbrıs Türk halkını yok olmadan kurtaran garanti sistemini ve tek taraflı müdahale hakkının ortadan kaldırılmasını talep etmeyi marifet saymaya devam ettiler.

Belki Andros Kypriyanu’yu dinlerler, konunun ne olduğunu anlarlar. Ne dedi Kyprianou? Çok net ve uzun konuştu, özetleyeyim mi?

“İki ayrı devleti savunan Kıbrıslı Rumlar haindir” dedi. Şok içindesiniz değil mi? Ama bu kadar değil. AKEL genel sekreteri diyor ki ““İki ayrı devleti savunan Kıbrıslı Rumlar haindir çünkü eğer böyle olursa yanımızda Kıbrıslı Türkler değil, Türkiye olur.”

Ne demek bu? Hani AB güvencesi yeterli olacak Kıbrıs Türkler ve Rumlar garantiye ihtiyaç duymadan, herhangi bir dış müdahaleye gerek olmadan anayasal düzeni ve toprak bütünlüğünü, bağımsızlığını koruyabilecek imkana kavuşacaklardır? Diyor...

Nalıncı keseri… Kıbrıs Türk güvenliği söz konusu olunca AB çatısında federal Kıbrıs yeterli oluyor ancak Kıbrıs Rum halkı söz konusu olunca eğer AB’de iki Kıbrıs devleti varsa AB çatısı yeterli olmuyor, Rumların komşusu Türkiye oluyor. Hani AB yeterli güvence idi? Hani AB içerisinde ilave garanti sistemine falan ihtiyaç duyulmayacak idi?

Demek ki, maalesef resmi yazılı versiyonu olmayan Guterres belgesinin 30 Haziran versiyonu, 4 Temmuz versiyonu falan değil, şimdiye kadar yaşanmışlıklarla oluşturulan kırmızı çizgilere önem vermek ve net durmak gerekir. Bir gün “Bu Rumlar çözüm istemiyor, yetki paylaşımı istemiyor. Crans Montana’da bunu net olarak gördük” demek, ertesi gün de solcu damarı depreşip her ne demekse “Konfederasyon veya iki devlet istemek çözümsüzlüğü teşvik eder” beyanatıyla müphem çerçeve anlaşmalar peşinde koşmak, Kyprianou gibi sosyal-faşistlerin trenine son vagon olmak maalesef yakışık olmuyor.

Bir gün “BM önümüze sıfır asker, sıfır garanti falan koymadı” demek sonra garantilerin sona erdirilmesini içeren bir belgeye destek çıkmak ve bir de üstüne “anlaşılmadım” diye hayıflanmak herhalde özel bir durum ürünü olmalı.

Akıncı’nın son abes önerisi bir yandan da başarılı oldu. Rum tarafının bu kadar güzel bir pası bile gole çevirememesi, üstelik de kendi kalesine gol atması çok enteresan oldu. Bu gelişme ile bir kez daha Rum tarafının maksimalist taleplerinin devam ettiği ve bu şartlarda müzakerelerin yeniden başlamasının zaman kaybı haricinde bir davaya hizmet etmeyeceği açık bir şekilde sergilendi.

 
Yusuf KANLI
yusufkanli@gmail.com
14.05.2018

Sayfamızı Paylaşın:

Etiketler:

Sayfa Yorumları (0 )
  • ...

Yorum Ekleyin