Anlaşamadık Ama Devam…

 
Yusuf Kanlı
   

      Yusuf Kanlı

Önce özeti söyleyelim. Doktorların bütün gayretlerine ve uygulanan ileri tekniklere rağmen bu sefer de çocuk doğmadı Kıbrıs görüşmelerinde. Mümkün müydü? Elbette. Katır doğurur mu doğurmaz mı gibi bir soru bu? Erkekler bile teknik olarak doğum yapabilir gibi abes bir iddia ortadayken, bence her şey mümkün. Yeter ki istek, iyi niyet ve acı uzlaşmayı yürüyebilecek cesaret olsun. Var mı? Olduğu iddia ediliyor ama ben hiç göremedim. Gözlerim bozuk olabilir, bilemem. Gören varsa beri gelsin.

 

Temel sorun nedir? Bir zamanlar Glafkos Klerides “artık siyasete dönemem” deyip yazdığı “My Desposition” ismini verdiği tuğla büyüklüğündeki üç kitaptan oluşan anılarında Kıbrıs sorununun kökenini net anlatıyor. Dediğine göre Kıbrıs Rumları adada enosisi gerçekleştirme ve Yunanistan’a bağlama ülküsünden Kıbrıs Türkleri de “varsın bizi öldürsünler ya da Yunan vatandaşı ve azınlık yapsınlar” demeyip direnişi tercih edince ortaklık cumhuriyeti yaşayamadı. Eksik ve durumu idare etme maksatlı, üstelik art niyetli. Merdi kipti gibi mert şekilde ikrar etmiyor suçu, etrafında dolanıyor Klerides de.

 

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı gibi hayalperest federasyon taraftarlarının veya kendi halkına ihanet içindeki Kıbrıs Türkleri arasında “Rum ne yaparsa iyi yapar” anlayışındaki güya solcu işbirlikçilerin anlamak istemedikleri nokta son görüşmelerde de tekrar su yüzeyine çıktı. Bir hafta boyu süren ve üçlü bir fotoğraf pozuyla sona eren BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in Kıbrıs meselesi için görevlendirdiği geçici özel danışmanı Jane Holl Lute’nin temaslarını bazı arkadaşlar “ilk defa uygulanan dolaylı görüşmeler” olarak yorumladılar. 1968’de başlayan ve neredeyse altmış yıla yakındır dura kalka ilerleyen görüşmeler sürecinde dolaylı görüşmeler dahil birçok görüşme modeli denenmiş ve her defasında Rumların bilindik tutumları nedeniyle süreçler akamete uğramıştır. Görüşmelerin her zaman hedefi Kıbrıs Türkleri açısından “yaşanabilir, onurlu ve eşit siyasi ortaklık” temelli bir Kıbrıs ortaya çıkarmak iken, Rumlar açısından hep Kıbrıs Türklerine bazı ileri azınlık hakları vererek adayı bir Yunan adası haline getirmek olmuştur. Klerides’in anılarında dediği de budur, Crans Montana’da ve sonrasında Rum lider Nikos Anastasiades’in olabildiğince net bir şekilde söylediği de budur. Kıbrıs Türk Cumhurbaşkanı Akıncı Crans Montana’da gördüğü bu gerçeği nedense daha sonra unutmuş, Anastasiades’in ısrarlı hatırlatmalarına rağmen de bir türlü yeniden görebilmeyi becerememiştir.

 

Doğal olarak hıyanet değilse ciddi aymazlık ile karşı karşıyayız. Hele, Akıncı’nın Crans Montana sürecinde güya BM kasasında saklanmak üzere verdiğini iddia ettiği haritanın aynı zamanda Rum liderliğine de verdiği de ortaya çıktığına göre cumhurbaşkanının yeni bir süreci görüşmeye yetkisi var mı yok mu sorusunu bir tarafa bırakın görevden azledilmesi sürecinin başlatılmasının zamanı geldi de geçti bile.

 

Güne dönersek, üçlünün beraber verdikleri fotoğraf sırasında dedikleri açıkça yeni bir süreç başlamadan önce üzerinde uzlaşma sağlanacak referans şartları konusunda ilerleme olamadığını ancak görüşmeye devam edeceklerini gösterdi. Enteresan, bir haftalık görüşme sonrasında niye ilerleme olmadı.

 

Bunlar ileride çok daha geniş yazılacak elbette. Ancak ben birkaç noktanın altını çizmek istiyorum.

 

1-            Ne Akıncı ne de Anastasiades görüşmeleri sona erdiren taraf olmak istemiyor. Akıncı açısından uğruna bir ömür harcadığı federasyon imkanının ortadan kalktığı anlamına gelecek bu adımı atmak çok zor. Anastasiades ise görüşmelerin başarısızlıkla bittiği açıklamasının KKTC’nin tanınmasının önünü açacağı endişesini taşıyor.

 

2-            Son dolaylı görüşmelerde KKTC ve Türkiye federasyonun yanı sıra diğer çözüm alternatiflerinin de masada olması gereğinin altını çizmiştir. Kısaca, sadece federasyon değil, konfederasyon ve hatta ister AB içerisinde isterse AB dışında iki Kıbrıs devleti de olası hedef olarak görüşmede olmalı. Bunu da Rum tarafı reddetti, Akıncı’nın o çok istediği, seçim umudu açısından yaşamsal gördüğü uzlaşma sağlanamadı.

 

3-            Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Kıbrıs’a gelir gelmez, üstelik de Akıncı’nın o hükümete bilgi vermeyi bile düşünemeden ve karşı olduğunu bile bile tek başına hazırlatıp hem BM’ye hem de Rumlara verdiği haritada Rumlara cömertçe sunduğu Yeni Erenköy’de bazı konulara netlik getirdi. Mesela, garantiyi sona erdirmeyi düşünenler “gaflet ve hıyanet içindedirler” dedi. Kimdi veren? En son Akıncı idi ama öncesinde de Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) cumhurbaşkanlığına seçtiği lideri değil miydi? Çavuşoğlu’nun bu konuşması, ayrıca yakında sızar, Akıncı, hükümet ve siyasi liderlerle görüşmeleri önümüzdeki, döneme şekil verecektir. Kısaca anlıyoruz ki Akıncı Lute ve Anastasiades ile Ankara’nın ardından ne garanti ne de asker tavizi verebildi, anlaşma bir anlamda ondan olmadı…

 

4-            Çavuşoğlu gayet net olarak doğu Akdeniz’de KKTC ve TC çıkar ve haklarının sonuna kadar korunmasında azimli olduğunu söylemekle Lute temaslarının bir başka başarısızlığını sergiledi. Güya Rum liderin baskısıyla, Türkiye’nin gıyabında görüşmelerin başlaması hatırına ve belki Türklere de yıllık 200 milyon dolar karşılığında Rum ekonomik alanı çözümden önce kabul edilecekmiş. Olmayacak dua Özersay’ın kamuoyuna yaptığı uyarıcı beyanat ile Türkiye duvarından döndü.

 

Gelelim bütün bunların günümüz gerçeğine yansımasına.

 

Tehlike aşılmamıştır. Yarın Akıncı benzer oldubittilerle en azından seçimde kullanabileceği bir “başarı” ya da “federasyon umudu hala var, görüşmeler başlayacak, hele bir Türkiye’ye yeterli baskı yapılır ise işler şahane olacak” mesajını söyleyebilecek bir ortama ihtiyacı var. Bu tehlikeye karşı uyanık olunması gerekmektedir.

 

Gelişmeler Akıncı’nın ikinci dönem adaylığının CTP’nin kongre kararına bağlı olabileceğini göstermektedir. CTP kendi başkanı Tufan Erhürman’ı aday göstermeye karar verirse, Akıncı’nın zaten çok zor olan seçilme şansı hiç kalmaz. Ancak Erhürman’ın seçilmesi de Akıncı’nın ikinci dönem seçilmesinden pek farklı olmaz. CTP ile Akel ilişkilerindeki grift ve yoğun durum KKTC’nin başına bir başka Truva atı getirmenin ne büyük tehlikeler doğuracağını herhalde kimseye anlatmaya gerek yoktur.

 

Maalesef aday enflasyonu içerisindeki iktidar partisi UBP’den oy alabileceğini hesaplayan CTP lideri günümüz siyasetindeki büyük kaymanın farkında olduğunu açıkça sergilemektedir. Günümüz siyasetine zor değişen ve manipülasyonu zor olan – ama buna rağmen geçmişte hem Mehmet Asli Talat hem de Mustafa Akıncı seçimlerinde başarıyla uygulanan -- ideolojik kalıplardan ziyade çok kırılgan ve hızla değişen kimlik siyaseti ile karşı karşıyayız.

 

Köşeli siyasi argümanlar ve gençliğin taleplerini, geniş toplum katmanlarının arzularını dikkate almayacak bir siyasi duruş hezimeti de birlikte getirecektir. Sağdaki yeni lider boşluğu hızla giderilmeli, gençliğe umut veren, gelecek vizyonu sunan siyaset belgeleri hazırlanmalıdır. KKTC’nin kendi kendine yeten ve gençliğine gelecek sunabilen bir ülke olabilmesi ancak ayakları yere basan, vizyon sahibi ve konulara hakim kadrolarla mümkün olacaktır.

 

Olacaktır da siyaset katılımcı olmalı, halk önemli konularda karar verme imkanına sahip olmalıdır. Ulusal Birlik Partisi (UBP) parçalı bulutlu ve aday enflasyonu ile ancak ulusalcı gruplara zarar verebilir. Tek aday şarttır. Bunun için de partililere gidilmeli ve hem mevcut adaylar hakkında fikri sorulmalı hem de belki de sağda birlik için genel başkana yetki verilmesi konusunu değerlendirmelidir.

 

Unutmayalım, Akıncı, Anastasiades ve Lute havlu atmadı. “Anlaşamadık ama devam edeceğiz” dediler.

 

YUSUF KANLI

yusufkanli@gmail.com

09.09.2019

 

Sayfamızı Paylaşın:

Etiketler:

Sayfa Yorumları (0 )
  • ...

Yorum Ekleyin