Yusuf Kanlı
   

      Yusuf Kanlı

Suriye’de operasyona ara verildi. Tartışmanın anlamı yok; ister savaşa ara verilsin, ister ateş-kes yapılsın. Bakmayın siz günün yozlaşmış ikliminde savaş çığırtkanlığını yapanları, gazetecilerin hep barıştan, insanların refahından, mutluluğundan yana olmaları, barış diliyle konuşmaları, yazmaları gerekir. Tabii ki barıştan yana olmak ile teslim olmak arasındaki ince çizgiyi de unutmamak gerekir.

 

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın talihsiz açıklamasına ve doğal olarak gelişen eleştirel tsunamiye bugün değinmenin anlamı yok. Oldu bitti, şimdi yaraları sarma dönemi. Ancak, ne dün, ne bugün ne de yarın kimsenin 1974 Türkiye müdahalesini sanki diplomasiye imkan tanımadan, 11 yıl boyunca katlanılan acıları ve soykırım tehditlerini, uluslararası garanti haklarını göz ardı ederek ve tamamen barışı sağlamak maksadıyla yapıldığını göz ardı ederek sanki bir kan dökme, fütuhat meselesi olarak değerlendirme cüretini hoş göremeyiz.

 

Sayın Akıncı ile ayrıldığımız en önemli nokta budur ancak maalesef onunla da sınırlı değildir. Türk ve Türke ait olan her şeyin karşısında olmayı marifet sanan Sayın Akıncı, göreve geldiği günden bu yana ulusal davayı savunan, milliyetçi grup ve dernekleri, kişleri kamunun malı olan cumhurbaşkanlığı ofisine yaklaştırmamayı, ne kadar teslimiyetçi, Rum sever, işbirlikçi varsa kapıları onlara ardına kadar açmayı marifet saymış; resmi kabullerinde Türk ve KKTC bayrağını, cumhurbaşkanlığını forsunu gözlerden uzak tutacak kadar kendi devletine ve temsil ettiği ofise hıyanet etmektedir.

 

Akıncı ile temel anlaşmazlığımız bunlardır. Halbuki, Kıbrıslılık ve Kıbrıs’a ait olanları savunmadaki ciddi özenini alkışlıyor ve takdir ediyorum. Yine de, Kıbrıs Türk mücadelesinde hayatlarını verenlerin anılmasında en azından bilmem ne köyündeki bilmem ne ürünü şenliği kadar özen gösterilmesi, hani vatanseverlik diyoruz ya, tam da onun gereği değil midir?

 

Elbette ki “gelen de giden de Türktür.” Ancak, gelenin Kıbrıs Türkü olabilmesi için ortak değerleri öğrenmesi ve savunması gerekirken, gidenler bizim canlarımızdır ve her gidenle içimizden bir parça da kopmakta, kendimizden bir şeyler kaybetmekteyiz. Her ne kadar Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesi, Kıbrıs Türk ekonomisinin yapısal değişim programı ve akılcı hedeflerle kendi kendine yeter hale gelmesi pek takdir edilen konular değilse de, mevcut uluslararası izolasyon ve ambargolar karşısında pek fazla alternatif olmadığı da ortadadır. Önemli olan “Biz ileri karakoluz, bir şey yapmasak da Türkiye öder” mantalitesinden, “Kendi kendimize yetmeliyiz, bunun için gereken özveriyi gösterecek, disiplini geliştireceğiz” denilebilmesidir.

 

Mevcut UBP-HP koalisyonunun bu yönde önemli bir fırsat olduğuna inanıyorum ve cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle bu hükümette giderek genişleyen çatlağı görmekle de ciddi üzüntü duymaktayım.

 

***

 

Bazı arkadaşlar ileri, geri gereksiz laf ediyorlar.

 

Kim ne derse desin, ben Kıbrıslı bir Türküm, Kıbrıs Türküyüm. Kimliğimle de, Gönyelili kökenimle de gurur duyuyorum. Tabii ki kimse ile bir yarışta değilim ama, bu ada bizim ve tıpkı diğer Kıbrıslı Türkler gibi, dünyanın neresinde yaşıyor olursak olalım, Kıbrıs bizim ortak evimiz.

 

Neredeyse 25 sene önce, Kıbrıs gazetelerinde yazı yazmaya rahmetli annemin ısrarlı talebi ve benim için hep baba gibi olan Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın teşviki ile Halkın Sesi’nde “Açı” sütunuyla başladım. Doğrusu Halkın Sesi benim için kutsal bir yerdi, Üstelik, ben başladığımda Yazı İşleri Müdürü kadim dostum Akay Cemal idi. Yıllarca, yazılarımla birçok açıdan Ankara’dan bir ses olarak yazın ve düşün dünyası kadar ve belki ondan da fazla söylenmeyeni söyleyebilme gözü karalığıyla büyük emek verdim.

 

Sonra, kişisel hayatı ve bugün başına dert olan ilişkileriyle ilgili kalem oynattığım için dönemin Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün’ün talebi, nur içinde yatsın Başbakan İrsen Küçük’ün ricasıyla Halkın Sesi’ndeki yazı imkanım kapanıverdi. Yıllardır da Star Kıbrıs sayfalarında yazmaya devam ediyorum.

 

Türkiye’de 40 yılı aşkın bir süredir kalemle mücahitlik yapmakta, Kıbrıs davasını bize açık en önemli diplomatik kapı olan Ankara’dan devam ettirmekteyim. Bir dönem Anadolu Ajansı dış haberlerdeki görevim harici muhabirlikten, yazı işleri müdürlüğüne, genel yayın yönetmenliğine hep Daily News’de görev yaptım.

 

Yıllar boyunca devlette çeşitli görevler önerildi. Hiçbirini kabul etmedim. Arkamdan işler çevrildi, zaman oldu kabinede görev aldığım, zaman oldu baş danışman ya da filan, falan daireye müdür olduğumla alakalı söylentileri oldu. O zaman da yalan ve uydurmaydı, varsa bugün de öyle.

 

Her zaman söyledim; Denktaş’tan başka hiç liderim, Kıbrıs Türkünün saygın yaşamından başka davam olmamıştır. Gerisi hikaye…

 

***

 

Bu hafta sağda, solda cumhurbaşkanlığı heveslilerini ve mevcut siyasi kutuplaşma çerçevesinde şanslarını ele alacaktım. Haftaya kaldı.

 

YUSUF KANLI

yusufkanli@gmail.com

21.10.2019

 

 

Sayfamızı Paylaşın:

Etiketler: Sözün Özü

Sayfa Yorumları (0 )
  • ...

Yorum Ekleyin