Kıbrıs Türklerinin bir bölümünde arada bir tezahür eden aşağılık kompleksi mi, azınlık takıntısı mı nedir anlamakta zorlandığım bir hastalık var. Bu arkadaşlar arasında Türkiye ve Türkler hep kötüdür, gözlerine miadı dolmuş gaz sıksa da Rumlar her zaman haklıdır. Zaten bu arkadaşlara göre kendileri “Türkçe konuşan Kıbrıslı” yani “Kıbrıstürkü”, diğerleri de Rumca konuşan Kıbrıslı, yani “Kıbrısrumu” imişler, kardeşmişler.
Kıbrıs Rum lider Nikos Anastasiades’in emriyle yedi sınır kapısından dördü “geçici olarak” kapandı ya, önce “Kıbrıslırumlar” ağırlıklı bir protesto eylemi düzenlendi Lefkoşa’da Ledra sokak geçiş noktasında, ara bölgede. Rum polisi Birleşmiş Milletler askerlerinin gözleri önünde, bir güzel patakladı o gösteriye katılanları ve kendince sınırı korudu.
Benzeri bir gösteriye Kıbrıs Türk polisi veya askeri müdahale etse, ki eskiden ederdi, dünya ayağa kalkar, konu Avrupa Parlamentosunda bile ele alınır, Türkiye ve KKTC kınanırdı. Hele bizim Rumsever solcu kesim kıyameti koparırdı. Hem dayağı yedi müttefikleri, hem de onlar hala daha “tek yol federasyon” deyip, Rumlarla ortak devlet özlemini seslendirdiler.
Mesajı alamadılar yine. Halbuki Nikos Anastasiades amcaları olabildiğince net bir mesaj vermek istemişti. “İstemiyoruz kardeşim sizi. Siz kendi yolunuza, biz kendi yolumuza” dedi, anlaşılamadı.
Bu kez bizim “Kıbrıslıtürkler” ara bölgede eylem yaptılar. Basınçlı suyla, coplarla ve zamanı geçmiş, insan sağlığına tehdit oluşturan biber gazıyla bir güzel cezalandırılıp, “Burası sınır, aşamazsınız” diye terbiye edildiler. Aralarında sendikacı da vardı, parti yöneticisi de. Yazık.
Bu arkadaşlar dayak yerken, gözlerine miadı dolmuş gaz sıkılırken gayet romantik şekilde elleriyle kalp işareti yapıp mesaj göndermişler Rum kardeşlerine. Zavallı bunlar.
Bir arkadaş yazdı sosyal medyada… “Eğer bu arkadaşlar ‘Kıbrıslı kardeş’ iseler, ve biz Türkler ile alakaları yoksa, o zaman bu ‘Kıbrıslı’ kardeşler arasındaki kavgaya biz Türklerin karışmasına ve kardeşlerden birine destek vermesine gerek yok. Kardeşler birbirini isterse sever, isterse döver... Kardeşi de olsa, evine almak zorunda değil. Bu durum. Biz Türkleri ne ilgilendirir?”
Böyle demeli miyiz? Diyenleri haksız bulmak zor olsa da, kişisel olarak bu arkadaşların psikolojik bir bozukluk içerisinde olduklarına, tedavi edilmeleri gerektiğine inanıyor ve sahip çıkılması gerekir düşüncesindeyim. Bu arkadaşlar kimlik bunalımından mustarip.
Koranavirüs ciddi bir global krizdir
İtalya’nın en önemli turizm merkezlerinden Milano’yu, Venedik’i, Trento’yu karantina altına aldıran, New York’ta bile “acil önlem” alınmasını zorlayan koronavirüsün kendisi henüz olmasa da yarattığı korku kesinlikle global pandemik düzeyini çoktan aştı. Tüm uçak şirketleri iptallerle zora girdi. Türkiye’deki oteller ısrarla önlem almayı reddetmekte, uçuk fiyatlandırmada ısrar etse de, dünya turizmi ciddi bir krize yuvarlanmış durumda. O apartman gibi kocaman gemilerle yapılan kruiz turizmi, bir tek kruiz gemisinin iki haftalık koronavirüs karantinasına alınmasıyla sakınılan çok tehlikeli macera oluverdi bir anda…
Nerede virüs salgını var, nerede yok çok tartışmalı mesele. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'den “virüs tüm ülkeye yayıldı” acı itirafı gelirken, ay sonuna kadar İran nüfusunun yüze seksenden fazlasının virüsten etkilenebileceği artık o ülkenin bakanlarınca konuşulurken, belki daha samimi ve gerçekçi toplum sağlığı politikalar geliştirmek en doğrusu.
Eller sabuna değmeli
Türkiye zamanında iyi tedbirler aldı. Ama koronavirüsün tamamıyla engellenebileceğine inanmak da saflık olur. Kişisel hijyen elbette ki önemli, ama bu alanda ciddi eksikler olduğu da hepimizce malum. Temizliğe önem verilmesi, antiseptikler kullanılması yararlı olur demek başka, ellerin sabunla buluşması başka.
Her türlü önlem alınsa da, sıcaklıkların artmasında ve her ne kadar koranavirüsün bu son mutasyonunun sıcaklara direncini bilmesek de 20 derecenin üzerindeki sıcaklıkta yaşayamayacağı umudumuz. Yoksa halimiz harap.
Çok ciddi bir krizle karşı karşıyayız. Yarın maalesef daha iyi olmayacak. Türkiye’nin dört bir yanındaki komşuları bu virüs salgınından etkilenirken, yanı başımızda İran’da binlerce kişi etkilenip, yüzlerce insan hayatını kaybederken, burada hiçbir şey olmayacağını beklemek saflık olur. Yetkililer şeffaf olmalı, halk yeterince aydınlatılmalı. Tabii bu arada toplumu paniğe sevk etmeyi amaçlayan kaçkınların ve provokatörlerin faaliyetlerine karşı da uyanık olunmalı.
Global krizle karşı karşıyayız. Bunun farkında olarak davranılmalıdır.
Suudi Arabistan’da neler oluyor?
Belki bugün yarın daha net bilgiler gelecektir Riyad’dan. Ne oluyor Suudi Arabistan’da? 84 yaşındaki Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz bazı haber kaynaklarının iddia ettiği gibi öldü mü? Yoksa, Suudi Arabistan dışında İstanbul’da Kaşıkcı cinayetini işletmesiyle ün yapmış Veliaht Prens Muhammed bin Selman Kral’ın izniyle mi prens avına çıktı, Kral Abdülaziz’in kardeşi Prens Ahmed de aralarında olduğu 20’den fazlasını tutukladı. Bu prenslerin ''darbe girişiminde'' bulunduğu iddiaları ne derece doğru?
Sınırlar kapalı. Bilgi şimdilik kıt.
Ya Kral Abdülkaziz öldü ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman tahta aile üyelerinin başlarına basa basa ilerliyor, veya, büyük olasılıkla, iktidar değişikliğine hazırlanıyor, mıntıka temizliği yapıyor. Her durumda, Batı’da kendisine yapılan atıfla MS tahta tırmanır ve üzerindeki Abdülaziz’in kısmı kontrolü de sona ererse, Suudi Arabistan bu günleri çok arayacaktır.
YUSUF KANLI
yusufkanli@gmail.com
09.03.2020
...