Türkiye’den bakıldığında hoşumuza gitse de gitmese de gerek demokrasi algısı gerekse de adalet anlayışı ve beklentisi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde kıyaslanmayacak kadar farklıdır.
Polisin veya itfaiyenin KKTC Güvenlik Kuvvetleri komutanlığına anayasanın bir geçici maddesiyle ilişkilendirilmesi gibi kendine özgü problemleri elbette ki vardır. Ama, mesela Adalet Bakanlığı yoktur. Siyasetin belli alanlarda (siyasilerin veya siyasi konulardaki soruşturmaların) sorgulamaya izin verme haşa, sorgulama talep etme gibi bazı hakları olsa da, yargı siyasetten oldukça, hadi bağımsız demeyeyim, özerktir.
Küçük toplum olmanın getirdiği ahbap-çavuş ilişkileri elbette ki siyasiler ve hukuk adamları arasında da görülebilse de, bir dönemde şimdi yüksek bir koltukta oturan kişinin avukatlığını yapmış ve şimdi yüksek yargı koltuğuna hasbelkader gelmiş bir hukuk adamının elbette “hiçbir etki altında kalmadan” karar vereceğini beklemek normaldir ama biraz da saflık olur herhalde.
Anayasanın açık hükmüne rağmen siyasetin tecavüzü ile Nisan’dan Ekim 11’e ertelenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Yüksek Mahkeme’de görüşülmesi karar aşamasına geldi. “Karar için süresiz erteleme” kararı mahkemenin konuyu ger boyutuyla değerlendirip kısa sürede karar vereceği anlamına mı geliyor, sallayıp Ekim ayındaki seçime yakın hatta seçimden sonra mı “Anayasaya aykırı, seçimler ertelenemez” mi diyecek beraber yaşayıp göreceğiz. Bu anayasaya siyasilerin, Yeniden Doğuş Partisi hariç, toplu olarak yaptıkları seçim ertelemesi tecavüzü ile süresi altı ay uzayan Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı bile bu uzatmanın anayasaya aykırı olduğunu söylediği bir ortamda Yüksek Mahkeme umarım siyasi bir karar vermemeye çalışacak ancak elbette siyasi sonuçları olan bir karar verecektir. Bu karar bir an önce verilmeli ve siyaset normalleşme sürecine girmelidir.
Corona virüsü salgını ya da Covid-19 salgını Başbakan Ersin Tatar’ın biraz da övünerek bir İngiliz gazetesine dediği gibi adada kapıların kapatılması ve dış uçuşların, daha doğrusu Türkiye bağlantılı ve Türkiye’den yapılan uçuşların yasaklanmasıyla hızla ve başarıyla kontrol altına alınmış ve neredeyse iki aydır yeni vaka görülmemiştir. Bu ciddi bir başarıdır.
Pile’de yaşayan Kıbrıs Türkleri ve Rum tarafında çalışanlar dahil istisna uygulanmamaya gayret edilirken bir kumarhanecinin oğluna veya marina inşaatıyla ilgili teknik ekibe özel muamele uygulanması elbette ki toplumda infial yaratacak gelişmeler olmuştur. Ancak her dönemde bazı “daha eşitler” olmasa George Orwell sosyalizmi eleştirmek maksatlı yazdığı meşhur Hayvanlar Çiftliği romanında “Bütün hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir” demezdi değil mi? Ne yapalım, bazı hayvanlar hep daha eşit olmuştur maalesef. Ama KKTC’de en azından bu daha eşit muamele basında eleştirilebiliyor, hükümetten hesap soruluyor ve saçma da olsa hükümet de cevap vererek kamuoyunu yatıştırmaya çalışıyor. Ciddi aksaklıkları da olsa demokrasi çalıştığı zaman böyle oluyor galiba.
Nihayette çalışmalar tamamlandı ve belli bir program dahilinde önce öğrenciler ve akademisyenler, biçer döver ve sair ihtiyaç duyulan alanlardaki elemanlar, sonra Temmuz başından itibaren üç kategori halinde dünyadan uçuşlar başlayacak KKTC’ye. Tabii ki test istenecek, kontroller yapılacak ve risk durumunda karantina uygulamasını peşinen kabul edecek adaya seyahati düşünenler. Karantina masraflarını turistler üstlenmek durumunda iken, öğrencilerin masraflarını üniversiteler karşılayacak… Bunlar güzel ve hesaplı adımlar.
Bu arada beklenileceği gibi Rum sever bazı çevreler adadaki iki devlet arasındaki geçiş noktalarının da hemen ve kontrolsüz açılması talebiyle hükümet üzerinde baskı kurmaya çalışıyor. Son 20 yıldır tek gün okuluna, iş yerine gitmeyen sendikacıların başını çektiği bu teslimiyetçi, işbirlikçi ve maalesef Rumsevici grup Türk siyasilerin kullanmadıkları sözleri kullanmış, seslendirmedikleri talepleri yapmış göstererek ama Rum ve Yunan taleplerini da haklı ve kabul edilebilir görüp şekere bulayarak yutturmaya çalışmaktadırlar.
Nasıl çözümü herkes istemekte ama çözümün ne olduğunda uzlaşılamıyor ise, adada normalleşmeyi de içeriğinde anlaşma yoksa da herkes talep etmektedir.
Kıbrıs’ta anomali Covid-19 döneminde oluşmadı. Mart 1964’de BM kararıyla kuruluş anlaşmalarına ve anayasaya rağmen Kıbrıs Türk halkının kovulduğu ve sadece Rumlardan oluşan hükümetin adanın tek meşru hükümeti olarak kabul edilmesiyle başladı. Dolayısıyla kapıların açılması hatta bir şekilde görüşmelerin tekrar başlaması anomaliyi gidermeyecek, mevcut statükodan bir önceki statükoya gerileyeceğiz, o kadar.
Efendim İngiliz hükümeti, BM genel sekreteri, falan filan Covid-19 krizinden önce olduğu gibi, herhangi bir kısıtlama olmaksızın Kıbrıslıların tüm adada seyahat edebilmesi için harekete geçmeye çağırıyormuş. KKTC’nin kumarhanecileri de bir an önce uçuşların başlaması, otellerin doldurulması çağrısını yapıyorlar. İngiltere’de de Kıbrıs’ta evi olan İngilizler lobi faaliyetine başlamışlar uçuşlar başlasın diye.
Diğer yandan sıcağa rağmen virüsün etkinliğinin ve bulaş kapasitesinin yüksek olduğu hem Türkiye’de vaka sayılarında son günlerde görülmeye başlanan yeniden tırmanma hem de Suudi Arabistan ya da Katar’dan gelen haberlerden ortaya çıkmakta ve KKTC hükümetini haklı olarak endişelendirmektedir.
Yürünmesi gereken hassas ve çok tehlikeli bir yoldur.
Yusuf KANLI
15.06.2020
...