İki devletli çözüm, ezber bozduk falan gibi sloganlar yerine anlamlı politikalar, uygulamalar, kısaca aksiyonlarla konuşma zamanı gelmiştir.
Çetrefil Kıbrıs sorunu ile ilgili Türk kamuoyu aydınlatılmak isteniyorsa bunun doğrusu diplomasi muhabirleriyle konuşmak olmalıydı. Tabii ki Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın tercihine bir şey dememiz mümkün değil ama keşke toplantıya katılan arkadaşlardan hiç olmazsa birisi “iki devletli çözüm” ile ne kastettiğini, Rumlar ile böyle bir çözüme ulaşmak için öngörülen stratejiyi sorsaydı belki daha anlamlı ve sloganlardan oluşmayan bir mülakat olurdu. Keza Maraş’ta bozulan ezber ne? Sahil zaten açık değil miydi kontrollü girişe? Şimdi daha liberal bir uygulama var, o kadar. Askeri statü sona erdirildi mi? Hayır. Taşınmaz Mal Komisyonuna Maraş ile ilgili bütçe verildi mi? Hayır.
Dediğim gibi, sayın cumhurbaşkanının tercihlerine karışamayız. Ancak, mesela, iki devletli çözümün niye Avrupa Birliği içerisinde sağlanmasının şart olduğunu anlatsa idi iyi olmaz mıydı? Sahi bu konuda ne diyor Cumhurbaşkanı Tatar? Herhalde kendisi de gayet iyi biliyordur, küçük bir azınlık haricinde AB içerisinde bir gelecek öngörmeyen hiçbir çözüm planının Kıbrıs Türk halkından onay alması mümkün değildir.
“18 Ekim’den bu yana ne yaptın” diye haykıran muhalefete, ve bu arada Türk kamuoyuna göreve geldiğinden bu yana KKTC’nin kökleşmesi için ne gibi büyük adımlar atıldığını, yabancı konuklara KKTC gerçeğini nasıl görünür yaptığını anlatıp, gayet doğru bir şekilde “federasyon görüşmem” haykırışının hangi değerlendirmelerin sonucu olduğunu söylemesi iyi olurdu.
Muhakkak ki Türkiye medyasıyla her türlü temas yararlıdır. Kıbrıs meselesi giderek Türk halkının gündeminden düşmüş, sadece duygusal bir takıntıya dönmüştür. Hani o sokak mülakatlarında birisi “KKTC nerededir?” diye sorsa, acaba kaç kişi haritada gösterebilecek kadar farkındadır? Bu nedenle ister siyasi muhabirler, ister diplomasi muhabirleri veya yazarlar, gazete yöneticileri olsun Türkiye medyasıyla olabilecek en yoğun şekilde temas içerisinde olunması yararlı olacaktır.
Özellikle bu zor dönemde Türkiye’nin koruyucu ve kurtarıcı ilgisinin önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Kıbrıs sorunu çözülse, hiçbir sıkıntı kalmasa bile Kıbrıs Türk halkının Türkiye gibi sağlam bir dayanağa sahip olması hayati bir konudur ve siyasetle hiçbir şekilde alakalandırılmamalıdır.
Anadolu’dan götürülen su, kuraklığın ve susuzluğun neredeyse kronik sorun haline gelmiş adada ne kadar önemli olduğunu söylemeye herhalde ihtiyaç yok. Keza, her ne kadar bugün bazı aklı-kıt arkadaşlar karşı çıksalar da, KKTC’nin Türk enterkonnekte sistemine bir şekilde deniz altından döşenecek kablolarla dahil edilmesi yeni bir dönem açacaktır. Bu günkü salgın geride bırakıldığı zaman yeniden canlanacak turizm hem suya hem elektriğe ihtiyacı artıracaktır. Çözüm olsa da olmasa da durum böyle gelişecektir.
1968’den bu yana aralıklarla devam eden Kıbrıs çözüm sürecinde Mart başında gayrı resmi, bir süre sonra da belki resmen yeni bir süreç başlayabilir. BM genel sekreteri, İngiltere dışişleri bakanı, BM temsilcileri yeni görüşmelere zemin olacak fikirleri adadaki iki tarafla, Türkiye ve Yunanistan ile görüşüyorlar. Şimdiye kadar kimse, maalesef, federasyon amaçlı görüşmeleri bir kenara bırakmayı önermiyor. Aksine, iki devletli çözüm konusunda adadaki taraflar arasında bir ortak görüş oluşmadan adım atılamayacağını vurguluyorlar. Halbuki federasyon istemenin aslında çözüm istememe olduğunu anlatabilmiş olması gerekmez miydi Türkiye ve KKTC’nin uluslararası topluma? 1977’den bu yana kaç tur görüşme yapıldığı, her turda çözüme yanaşır gibi olunduğunda Rumların adayı, egemenliği, yönetimi paylaşmayı reddetmeleri nedeniyle başarısız olunduğunu sadece Türkiye medyasına değil, uluslararası medyaya da anlatmak gerekmez miydi?
BM B arış Gücünün görev süresi eğer Kıbrıs Türk tarafının bırakın onayını, fikrini bile almadan sadece Rumların oluru ile uzatılıyor ise, KKTC’de akredite olmadıklarını bildirmek gerekmez mi BM’ye mesela.
İngiliz, Amerikan diplomatlar üzülmesin diye kadraja KKTC bayrağı girmeden fotoğraf çektirerek, sizi yok sayan BM kararlarını uygulayarak, Kıbrıs Rum yönetimini adanın tek devleti gören ve her zaman savunan AB’ye yeni süreçte gözlemci de olsa masada yer vermek, iki devletli çözüme karşı engeller koymaktan başka nedir?
Sloganları bir yana koyalım, anlamlı aksiyonlar ile ilerleyelim…
Yusuf KANLI
yusufkanli@gmail.com
08.02.2021
...